Öncelikle
şunu söylemeliyim ki bu filmi izlemeyi kesinlikle planlamamıştım. Başka bir
filmi izleyeceğim sırada birden film afişini ve Blake Lively'nin tapılası
suretini gördüm. Gençliğimiz Serena Van Der Woodsen'a hayranlıkla
bakmakla geçti nihayetinde. Aşığıyız vesselam. Eee durur muyum açtım konusuna
baktım tabi. (birazdan dönücem bu kısıma) Konusu da hoşuma gidince açtım başladım izlemeye. Daha ilk çeyreğin
sonunda arkadaşımı arayıp filmi izlemesini söyledim bile!
Gossip Girl'ümüzün Serenası, The Sisterhood of
the Travelling Pants'in Bridget'ı çok sevgili Adaline rolünde.
Filmde ilk sahnede başrolümüz Adaline Bowman'ı Jennifer adıyla sahte kimlik çıkartırken görüyoruz. Ama hayır kendisi gizli görevdeki bir CIA ajanı veya süper kahraman değil. Aslına bakarsak kendisi 105 yaşında 'normal' bir insan. 29 yaşında gösterebilir ama buna kesinlikle aldanmayın. Doğan görünümlü şahin gibi aslında. Ama çok daha havalısı. Kendisi 1908 yılının ilk günü doğmuş göz alıcı güzellikte normal bir kadın. Bir gün evleniyor ve bir kız annesi oluyor. Ardından trajik bir kazayla eşini kaybediyor. Bundan aylar sonrasında Adaline arabayla kızının yanına giderken kaza geçiriyor ve arabasıyla göle yuvarlanıyor. Ve hayatını kaybediyor. Ama arabasının üstüne düşen yıldırım defibilatör görevi görüyor ve esas kızımız gözlerini dünyaya tekrar açıyor. Ve bir daha yaşlanmamak üzere. Adaline'in kızı bu kadar 'şanslı' olmadığı için gün geliyor annesinin 'büyük annesi' oluyor.
Filmde ilk sahnede başrolümüz Adaline Bowman'ı Jennifer adıyla sahte kimlik çıkartırken görüyoruz. Ama hayır kendisi gizli görevdeki bir CIA ajanı veya süper kahraman değil. Aslına bakarsak kendisi 105 yaşında 'normal' bir insan. 29 yaşında gösterebilir ama buna kesinlikle aldanmayın. Doğan görünümlü şahin gibi aslında. Ama çok daha havalısı. Kendisi 1908 yılının ilk günü doğmuş göz alıcı güzellikte normal bir kadın. Bir gün evleniyor ve bir kız annesi oluyor. Ardından trajik bir kazayla eşini kaybediyor. Bundan aylar sonrasında Adaline arabayla kızının yanına giderken kaza geçiriyor ve arabasıyla göle yuvarlanıyor. Ve hayatını kaybediyor. Ama arabasının üstüne düşen yıldırım defibilatör görevi görüyor ve esas kızımız gözlerini dünyaya tekrar açıyor. Ve bir daha yaşlanmamak üzere. Adaline'in kızı bu kadar 'şanslı' olmadığı için gün geliyor annesinin 'büyük annesi' oluyor.
Adaline merak konusu olmak istemediği için bunu
gizli tutuyor. Her 10 yılda bir kimlik ve adres değiştiriyor. Kimseyle
yakınlık kurmamaya çalışıyor. Ta ki yakışıklı prensimiz Ellis'e kadar. Game of Thrones'un Daario Naharis'i, Orphan Black'in Cal
Marrison'ı bu filmde karşımıza Ellis Jones olarak çıkıyor. İyi ki de çıkıyor.
Blake'le muhteşem bir uyum yakalamışlar. Bu da gözlerimiz bayram ettiriyor tabi
ki. Ellis de filmde gördüğümüz ilk dakikadan itibaren zekasını hissettiriyor.
Çiçek seçimiyse muhteşem! Adaline her ne kadar uzak durmaya da çalışsa Ellisten
ayrı kalamıyor. Ve Ellisin ailesinin 40. yıl dönümü şerefine verilen yemeğe
gitmeyi kabul ediyor. Olanlarsa orda oluyor zaten. Spoiler vermemek amacıyla
susuyorum.
Veya ben susmayayım ama spoiler almak
istemeyenler burdan sonrasını okumasın, olmaz mı? Son olarak şunu ekliyorum film sizi şaşırtmıyor. 5 yaşındaki çocuk dahi sonunu tahmin
edebilir. Ama filmin olayı bu değil zaten. Tahmin edilebilir olmasına rağmen
sizi sıkmıyor. Zaman geçirmek için muhteşem bir alternatif. Ve izlerken
fazlasıyla tatmin oluyorsunuz. Ya da bende öyle oldu. Bilemiyorum. Ama film
cidden güzel. Sevgiliyle izlenirse daha da güzel olur.
Burdan aşağısı komple SPOILER arkadaşlar. Okumayın.
Ellis'in babası yıllar önce Adaline'la aşk
yaşamış. Ve baya da ciddileşmiş durum. Adam yüzük falan almış. Ama tabi Adaline
küçük sırrı yüzünden adamı elinde yüzükle görünce arkasına bakmadan kaçıyor.
Yıllar geçmesine rağmen Adaline'ı görür görmez hatırlıyor tabi adam büyük
aşkı sonuçta. Bir de Adaline yaşlanmıyor tabi o da var. Adaline bir iki saniye
donup kalsa da bahsettiği kişinin annesi olduğu yalanını söylüyor. Ama
yalancının mumu yatsıya kadar yanar di mi. Adaline'ın beyaz yalanı da ortaya
çıkıyor. Meğer Adaline Ellis'in babasıyla aşk yaşarken ormanda romantik bir
yürüyüş sırasında elini dal parçasıyla kesmiş. Ve Ellis'in babası kendi
elleriyle dikmiş yarayı. Adam kendi diktiği yarayı tanımaz mı? Tanır tabi.
Böylelikle Adaline'ın yalanı da çıkıyor ortaya. O an adam kalkıp Adaline'ı
öpecek diye korktum. Oğluna saygısı varmış ki demek öpmedi.
Adaline panik olup kaçıyor. Kaçarken bir de kaza
yapıyor. Ve ölüyor. Bu sırada Ellis ADALINE NEREREDE ULAN!! diye dağıtıyor
ortalığı tabi. Babasının arabasını alıp gazlıyor prensesinin yanına. Kaza
yerine gelip öpmesi de prensesinin uyanmasına yardımcı olmuyor. Derken elinde
defibilatörle acil yardım ekipleri geliyor. Ve Adaline gözlerini dünyaya 3. kez
açıyor. Adaline hastanede sevdiceğine her şeyi anlatıyor.
Bundan bir yıl kadar sonra Adaline ve Ellis
dışarıya çıkacaklarken Adaline saçındaki o kutsal beyaz saç telini görüyor ve
THE END!
Her ne kadar Adaline'in hem babayla hem de
oğulla ilişki yaşaması iğrenç olsa da onlar ermiş muradına. Biz çıkalım
kerevetine.
-Ellie.